Arif Bey öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1.5 yıl Tunceli Devlet Hastanesi Başeczacısı olarak çalıştım. Askerliğimi MSB Ordu İlaç Fabrikası’nın çeşitli departmanlarında tamamlamamın ardından 1.5 yıl Kulp (Diyarbakır) Sağlık Merkezi’nde görev yaptım. Ankara’daki Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Ensitüsü İlaç Kontrol Laboratuvarı’ndaki 15 yılımdan sonra özel sektöre geçtim. Gebze’de bir ilaç fabrikası kuruluş projesine katıldım. 7-8 yıl yarı süreli, 15 yıl da tam süreli olarak Dem İlaç’ta çalışıyorum.
Dem İlaç’ta çalışmaya nasıl başladınız? Dem İlaç’taki kariyer yolculuğunuzu bizimle paylaşabilir misiniz?
Şirketin sahibi Hakverdi ağabey eski bir dostumdu. Dem İlaç’a yarı süreli olarak dışarıdan destek verme sürecinde, Dem İlaç Ruhsatlandırma Departmanı’nı kurdum. Yelda (Demir) ile birlikte çok sayıda ürün ruhsat dosyası hazırlayıp ruhsatlandırılmalarını sağladık.
Dem İlaç’ta tam süreli olarak çalışmaya başlayınca, Hakverdi ağabeyin yerli ilaç üretme projesinin de ilk adımları atılmış oldu. Berk Farma isminde iki ilacı olan bir firma satın alınmıştı. Piyasada Berk İlaç isminde bir firma olduğu için isim karışıklılığını önlemek adına ‘Pharmada’ ismini önerdim. Bildiğiniz gibi ‘Pharma’ ilaç demek; Deniz Demir’in oğlu Martin ve Yeliz Demir’in kızı Ada’nın isimleriyle harmanlayarak bu ismi bulmuştum. ‘Pharmada İlaç’ ismi torunlarının adını da içerdiği için Hakverdi ağabeyin çok hoşuna gitti ve hemen onayladı.
Yaklaşık 10 yıllık sürede 50’ye yakın ürünün formülasyon ve üretim çalışmaları yapıldı ve ruhsatları alındı. Dem İlaç Yalova Steril Üretim Tesisi’nin açılmasıyla bu ürünlerin kendi tesisimizde üretim transfer çalışmalarına başlandı; aşamalar halinde 2025 yılı sonunda tamamlanacağını sanıyorum.
Bu arada birçok Pharmada ürünü yurtdışı pazarlarda ruhsatlandırılırken satışları da gerçekleştirildi.
Dem İlaç’ta elde ettiğiniz en büyük başarılar ve geçmişte yaptığınız, en gurur duyduğunuz projeler veya çalışmalar nelerdir?
Yukarıda biraz değindiğim gibi, Dem İlaç Ruhsatlandırma Departmanı’nı kurmam, ardından ülkemizdeki ilk üç biyobenzer biyoteknolojik ürünün (Leucostim, Eporon ve Clotinab) ruhsatlarının alınması gelir. Ve elbette yerli ilaç üretim projesi, yani Pharmada İlaç’ın kurulması ve 50 ilaçlık bugünkü konumuna gelmesi.
Dem İlaç’ın 20 yıl içindeki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Önemli kilometre taşları nelerdir?
En önemli kilometre taşı kuşkusuz, İspanya’daki Grifols firması ile yapılan anlaşma sonrası Flebogamma, Human Albumin gibi kan ürünlerinin ithal izni ile pazarlanmaya başlanmasıdır. Ardından her türlü engellemelere karşın ülkemizdeki Leucostim, Eporon ve Clotinab ruhsatlarının alınması gelir. Sanırım, Hibor ürünlerinin Baxter firmasından devir alınıp satışa sunulması da önemli bir kilometre taşıdır. Güncel kilometre taşı ise; İş Geliştirme Müdürü Mahmut Bey’in emekleri ve Yelda Hanım ve ekibinin yoğun çalışmaları sonucunda art arda ruhsatları alınan ve alınmakta olan yeni nesil ilaçlardır.
Dem İlaç’ın yönetim ve çalışma ortamını nasıl tanımlarsınız?
Dem İlaç bir aile şirketi, zaten Türkiye’deki şirketlerin sanırım % 95’inden fazlası aile şirketidir. Ülkemizde aile şirketlerinde şöyle bir düşünce vardır. şirket para kazanıp ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılar, karşılayamazsa batar veya kapanır zaten. Fakat günümüzde aile şirketlerinin uzun ömürlü ve sürdürülebilir olması için ailenin ve hatta devletin çaba göstermesi ve şirkete destek olması gerekiyor. Elbette zaman içerisinde aile şirketleri kurumsallaşmaya çalışıyor, fakat aileden gelen yöneticiler şirket yönetiminde edilgen duruma düşmekten ve hatta şirkette söz sahibi olamamaktan çekiniyorlar. Aile kökenli yönetici veya yöneticiler elbette geleneksel tutuculuktan arınmış iyi bir yönetimle şirkette kurumsallaştırmayı sağlayabilirler. Veya bunda başarılı olunamıyorsa ısrarcı olmayıp yönetimi ‘liyakat sahibi’ profesyonellere bırakmak en doğrusu oluyor.
Dem İlaç’a gelince, burada yorum yapmak doğru olmaz, ama en azından şunu söyleyebilirim. Özellikle son bir yıl içerisinde kurumsallaşma için ciddi bir çaba gösteriliyor; en azından şu andaki hibrit yönetim uygulamasının başarılı olmasını diliyorum.
Uzun yıllar boyunca aynı şirkette çalışmanın avantajları ve dezavantajları sizce nelerdir?
Uzun yılların geçmiş olmasına gerek yok, başından beri Dem Ailesi’nin dostluğu benim için önemli bir avantajdı. Her zaman özgür bir çalışma ortamı içindeydim. Dezavantaj olarak aklıma bir şey gelmiyor. Sanırım başka bir firmaya geçmek aklımın ucundan bile geçmediği için böyle düşünüyor olabilirim. Düşünün, bunca iş yaşamımda çalıştığım sadece 3 kurum/firma var: Sağlık Bakanlığı, Promed İlaç Fabrika Projesi ve Dem/Pharmada İlaç.
İş hayatında en çok neyi öğrenmekten keyif aldınız?
İlaç geliştirme ve formülasyon çalışmaları elbette. Dem İlaç’tan önceki firmamın fabrika projesinde, yardımcım Ali Zor ile birlikte çok sayıda ürünün formülasyon çalışmalarını yapmıştık. Bu çalışmaların dokümanları hala çekmecemde duruyor. Kuşkusuz, Pharmada ürünleri için de yaptığım ilaç geliştirme ve üretim çalışmalarından da büyük keyif aldım. Öte yandan, çok sayıda çalışma arkadaşımın kişisel ve mesleki gelişimlerine bulunduğum katkılardan da keyif vericiydi.
Eğer kariyerinize yeniden başlama şansınız olsaydı, aynı yolu seçer miydiniz?
Yeniden başlama değil de, hem yaşamımda, hem de kariyerimde çok önemli değişiklikler olabilirdi. Çok kısa olarak özetleyeyim:
-Mimar olabilirdim: İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde eğitime başlamıştım, ama parasal sorunlar nedeniyle İstanbul’dan ayrıldım ve AÜ Eczacılık Fakültesi’ne başladım.
-Hastane eczacısı olabilirdim: Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde çalışırken Antalya Devlet Hastanesi’nde çalışan bir arkadaşımın isteği üzerine becayiş (yer değiştirme) talebimi Enstitü Başkanı onaylamadı.
-Profesör olabilirdim (3 kez): Ankara’daki üç Eczacılık Fakültesi’nde (Gazi, Ankara, Hacettepe) asistan olma girişimlerim bazı nedenlerle (sol görüşlü olmam gibi) engellendi.
-Biyokimya uzmanı olabilirdim: Sağlık Bakanlığı Biyokimya Uzmanlık sınavını kazanmıştım, sorular çalındı diye iptal edildi. Diğer 12 kişi ilgili mahkemeye başvurup kazandılar, ben sınavın adı kirlendi diye başvurmadım. Gençlik işte.
-ABD’de eczane eczacısı olabilirdim: New York’lu bir eczacı kızla evlenmenin eşiğinden döndüm (memleket hasreti çekerim diyerek caymıştım).
Gördüğünüz gibi, ikişer üçer satırla özetlediğim olaylardan herhangi birisi gerçekleşseydi Kıdemce’deki bu röportaj olmayacaktı.
Kariyerimde aynı yolu seçer miydim, bilemem. Yaşamımı tekrar başa sarma olanağı verilirse o zaman düşünürüm.
İş dışında hobileriniz/ilgi alanlarınız nelerdir?
Fotoğrafçılık ve seyahat, elbette ki spor. Pandemiye kadar fotoğrafçılığa önem veriyordum. Fakat son 2-3 yıldır seyahatlarımda sadece iphone’la fotoğraf çekiyorum. Seyahat derken, yıllık izinlerimi genellikle yurtdışı turlarında geçiriyorum. Kayıtlarıma baktım; 51 ülkeyi toplam 170 kez ziyaret etmişim. Gündem’in bu sayısında Arizona’daki Antilop Kanyon gezilerimin fotoğrafları var, bir göz atın.
Futbolu çok severim, 5-6 yaşımdan beri Galatasaray’lıyım. Birçok spor dalıyla uğraştım, fakat şimdi düzenli olarak yürüyüş yapıyorum; haftada 4-5 gün açık havada yürümek vazgeçilmezim.
Öte yandan, gençliğimden beri kitap okuma alışkanlığımı hiç bırakmadım, ayda en az iki kitap bitirmeye çalışıyorum.
Kişisel değerleriniz nelerdir?
Dürüstlük ve onur. Bu uzun yaşantımda vazgeçmemin, hatta biraz olsun ödün vermemin söz konusu olmadığı kişisel değerlerim bunlar. Kişiliğime karşı saygıya da çok önem veririm; yaş ya da ünvanla ilgili değil, sadece kişiliğimle. Başıma az geldi ama, kişiliğime yapılan saygısızlık için çoğunlukla tepki göstermem ve sessizlikle karşılarım, fakat çok ciddi saygısızlıklarda -aynı durumla tekrar karşılaşmaktan çok çekindiğim için- sevdiğim bir kişi bile olsa ilişkiyi sınırlamayı hatta kesmeyi tercih ederim. Çok da üzülürüm, bunu da itiraf etmem gerekir.
Buradan sonraki adımınız/hayat planınız nedir? Neler yapmayı planlıyorsunuz?
Babamın berber ve gazeteci dükkanında 5-6 yaşından itibaren çalışmaya başladım ve hala çalışıyorum, çünkü gerçekten çalışmayı seviyorum. Emekli olunca ne yapılır hiç düşünmedim, çünkü hayal kuramamak, hayal gücünden yoksun olmak, benim en büyük eksikliklerim arasında. Umarım zamanı geldiğinde başarılı bir emekli olurum.
Son olarak söyleyebileceğiniz bir şey?
Çok mükemmeliyetçi biriydim; şimdi pürüzlü mükemmelliyetçiliğin de olabileceğini öğrendim, fakat uygulamakta güçlük çekiyorum. Olsun, bugün önemli; çünkü herşeyi bugünden başlayarak değiştirebilme şansım var.